Hayatımızın en temel belirleyicisi nedir, aklımız mı, duygularımız mı, sezgilerimiz mi diye birisi bana
soracak olsaydı ben hiç düşünmeden bu soruya alışkanlık diye cevap verirdim.
Yani bence alışkanlıklarımız, içerisinde hayatımızı şekillendirdiğimiz bir mimari yapının temeli gibidir. Hatta belki
biraz abartılı gelecek sizlere ama bence hayatımızın neredeyse tamamı alışkanlıklarımız tarafından
belirlenir!
Tabi bunu ilk defa keşfeden veya düşünen ben değilim. Örneğin; İbn-i Haldun der ki: “İnsan
babasının değil, alışkanlıklarının çocuğudur.” Tahmin edebileceğiniz üzere bence çok doğru bir laftır
bu. Peki neyi, nasıl belirler alışkanlık, nedir, ne değildir... Bunlar epey zor sorular. Bu yüzden ben bu
yazı boyunca alışkanlığı sadece belirli bir açıdan ele almaya çalışacağım.
Alışkanlığın en önemli özelliği ritmik yani rutin olmasıdır. Dolayısıyla bir eylemin alışkanlık olması için
belli oranda tekrarlanıyor olması neredeyse gerekli hatta tek başına yeterli bir sebeptir. Sahip
olduğumuz alışkanlığın kaynağı ise bu aşamada hiç önemli değildir.
Yani alışkanlığımız ister bilinçli
ister bilinçsiz bir şekilde oluşmuş, ister yakın bir arkadaşımızdan isterse de öykündüğümüz bir süper
kahramandan kaynaklansın, hiç fark etmez. Çünkü alışkanlıklarımız doğası gereği kaynağından
bağımsız olarak bizi belirli bir düzene göre eylemde bulunmaya zorlar. Bu düzenin dışında bir eylem,
bir durum, bir olay belirdiğinde ise bizi o olay ve durumun gerektirdiği eylemi yapmaktan alıkoyar.
İşte “alışkanlığın demir parmaklıkları” bizi böyle bir zihinsel ve pratik tembelliğe, bir kısır döngüye
sıkıştırır. Böyle bir döngüye yakalandığımızda ise bir süre sonra anlarız ki örneğin akşam eve
geldiğimizde hemen TV başına geçmemiz ya da bir toplu taşımaya bindiğimizde hemen kulaklığımızı
takıp müzik dinlememiz gibi yaptığımız pek çok eylemin öyle aklımızdaki düşüncelerle, duygularımızla
falan bir alakası yoktur.
Neden bunları yaparız? Çok basit. Çünkü bunlar artık bizim alışkanlıklarımız.
Alışkanlıklarımızın sarıp sarmaladığı bir ipek kozasının içerisinde derin bir uykuya dalar ve uyanıp
gerçek hayata döndüğümüzde farkında olmadan daha da itaatkarlaşırız. Şöyle bir düşünün bakalım.
Hayatınızda yaptığınız kaç tane eylemi özgür iradenizle, bilinçli bir tercih olarak yaptığınızı söyleyip bu
tercihinizin mantıklı ve tutarlı bir açıklamasını yapabilirsiniz?
Buraya kadar ki yazdıklarımı okuyunca pek çoğunuz ne yani alışkanlık kötü bir şey mi diye haklı olarak
sorabilir hatta sitem bile edebilir. Bu soruya veya serzenişe vereceğim yanıt ise evet alışkanlık tek
başına iyi veya kötü bir şey değildir. Hatta bence alışkanlık olmadan sadece insan hayatının değil
herhangi bir canlının yaşamı bile mümkün değildir.
Ancak alışkanlıklarımızın bizi tembelliğe iten en
önemli faktör olduğunu Dolayısıyla önemli olan hangi alışkanlıklara sahip olduğumuz, neden o
alışkanlıklara sahip olduğumuz ve sahip olduğumuz alışkanlıklarla barışık bir zihinsel, duygusal ve
sezgisel bir ruh hali içerisinde yaşamımızı sürdürebiliyor olup olmamamızdır.
Bu anlamda sağlıklı bir
yaşam sürdürebilmemizin yolu da elimizden geldiğince alışkanlıklarımızı sürekli olarak ölçüp biçip
tartmak ve zararlı olduğunu fark ettiğimiz alışkanlıklarımızdan kurtulmaya çalışıp yeni faydalı
alışkanlıklar edinmeye çalışmaktan geçer.
Son olarak E. M. Cioran’ın şu lafını anımsayıp sizlere de
anımsatarak sözlerimi tamamlamak istiyorum: Kolaylaştırmalarımızdır, cezasını en ağır şekilde
çekmek zorunda kaldıklarımız.”