DEYİMLERLE DOSTLA HASBIHAL

Bazı dostluklar vardır, kırk yıllık kahve tadında… İlk yudumda acı gelse de, zamanla kalbe işler, hatırı kalır. Kimi zaman taş atsan ürkmeyen, dağ gibi arkanızda duran, kimi zaman yol gösteren bir kandil gibi önünüzde yürüyen dostlar olur. İşte o dostlarla konuşurken kelimeler kifayetsiz kalır, insan deyimlerle anlatır hâlini.

Birini görmeyeli uzun zaman olmuşsa, “Seni gören cennetlik,” deriz. Hem sitem ederiz hem de özlemimizi zarifçe sunarız. Gönül koyarız, ama gönül almaya da biliriz. Zira biliriz ki gönül, terazisi hassas bir terazidir; kırılanı yapıştırmak zaman alır.

Hayat bazen kervan yolda düzülür misali, nereden nereye sürükler bizi. Elden ayaktan düşmeden, aklımızı peynir ekmekle yemeden yönümüzü bulmaya çalışırız. Dert anlatmak isteriz ama bazen dilimiz lâl olur, yutkunuruz.

Bazen de dost meclislerinde kel alaka konular döner durur; ama biz yine de bir yudum sohbetin hatırına oturur dinleriz. Çünkü biliriz ki söz, bazen dil yarası açar, bazen gönül penceresi.

Bazı dostlar vardır, ayağına taş değse yüreğimiz sızlar. Bazıları da vardır, sudan sebeplerle gönül koyar, sonra yağmur duasına çıkmış gibi barış bekler. Oysa bir “hal hatır” sormak, yürek ısıtan bir selam, ne çok şeyi değiştirir.

Bugün size sadece şunu söylemek istiyorum:
Gönül kapısı açık olan, her zaman misafir kabul eder. Kimi zaman tebessüm, kimi zaman gözyaşı olur o misafir. Ama ev sahibini yalnız bırakmaz.

Haydi şimdi siz de bir dostunuzu arayın. “Kulağını çınlattım,” deyin. “Sana içimden bir selam gönderdim,” deyin. Belki de sadece “Bir çay söyle, iki lafın belini kıralım,” deyin.

Çünkü hayat, lafı gediğine koyabilenlerle, ama gönlü kırmamayı bilenlerle daha güzel.