Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden çıkan “İnci Taneleri” sadece bir dizi değil, tam anlamıyla bir edebiyat metni gibi.
Her replik, bir şiirin dizesi kadar yüklü.
Her bakış, yılların yorgunluğunu taşır gibi.
Ama bu estetik ambalajın içi... acı dolu.
Dizide cezaevinden çıkan bir adamın hayata tutunma çabası anlatılırken, aslında biz hepimiz o adam oluyoruz.
Kaybettiklerimizle yüzleşiyoruz.
Sessizce yitip giden çocukluğumuzla, sevgimizle, hatta vicdanımızla...
Zahir’in sesi içimizi deliyor.
Dilber’in dansı, susturulmuş kadınların haykırışı oluyor.
Her “inci”, bir yaraya işaret ediyor.
Ama asıl soru şu:
Biz bu diziyi izlerken eğleniyor muyuz, yoksa hatırlıyor muyuz?
Gözyaşı damlıyor ama kimin yerine ağlıyoruz?
Belki de İnci Taneleri, sadece karakterlerin değil, izleyicinin de içini dökme fırsatıdır.
Şair gibi yazılmış ama hayat kadar gerçek.