Her sınav sabahı, sadece çocuklar değil; umutlar, korkular ve beklentiler de sıraya giriyor.
Ama asıl soru şu: O sıraya giren gerçekten kim?
Bir çocuk sınava girdiğinde, yalnızca bilgi değil; aile baskısı, sistem kaygısı ve gelecek korkusu da onunla aynı sıradadır.
O test kitapçığına eğilen baş, çoğu zaman sadece bir öğrencinin değil; bir ailenin, bir öğretmenin, bir toplumun yükünü taşır.
Çünkü biz sınavı sadece “ölçme” değil, “etiketleme” aracı yaptık.
Kazanan “zeki”, kaybeden “tembel”…
Oysa belki de çocuk, bilgiyi değil, kendini anlatmak istiyor.
Ama sistemin tek dili var: Şıkları işaretle, sessiz ol.
Her yanlış cevap, bir hayalin eksilmesine; her boş bırakılan soru, bir özgüven kırıntısına dönüşüyor.
O yüzden sormalıyız:
Sınavda başarı ne demek?
Soruları doğru işaretlemek mi, yoksa bütün bu baskıya rağmen kendin kalabilmek mi?
“Bazı çocuklar sınavdan düşük not almaz, sistemden yüksek darbe alır.”
– E.Y.