Mikrofonu bu kez 45 yaşındaki bir taraftara tuttuk.
Üzerinde forması, boynunda atkısı… ama gözlerinde yorgunluk var.
“Vallahi kardeşim...
Her hafta umutlanıyoruz. ‘Bu sefer alırız’ diyoruz.
Sonra sahada yürüyen milyon dolarlık futbolcuları görüyoruz.
Bizim umutlarımız koşuyor, onlar yürüyerek oynuyor.
Takım yeniliyor, ama biz daha çok yeniliyoruz.
O mağlubiyetin acısıyla sabah işe gidiyoruz.
Patron suratı asıyor, üstüne bir de zam gelmiş markette...
O anda düşünüyorsun: 'Ben bu hayatta hangi takımdayım acaba?'”
Bir sessizlik oluyor.
O an anlıyorsun:
Bu ülkede taraftarlık, bir skorun ötesinde, bir duygu biçimi.
Çünkü o son söz yeter:
“Ben sadece futbolu değil, kendimi de kaybetmemek için bağırıyorum tribünde.”
– E.Y.