Her sabah aynı mucizeyi yaşıyoruz: Güneş doğuyor. Sessizce, gösterişsizce ve kararlı bir şekilde. Belki biz fark etmiyoruz, ama o her gün yeniden doğmayı seçiyor. Çünkü doğmak onun doğasında var.
Tıpkı bizim de yeniden başlamaya dair içimizde taşıdığımız o güç gibi.
Hayat zaman zaman gözümüzü karartan karanlıklarla gelir: geçim derdi, haksızlık, yalnızlık, hayal kırıklığı... Bazen öyle bir noktaya geliriz ki, güneşin bir daha hiç doğmayacağını düşünürüz. Umutsuzluk, gecenin en zifiri anı gibi çöker içimize. Ama işte tam da o anda doğar güneş. Sessizce. İnatla. Aynı yerden.
Çünkü umut budur. Vazgeçmemektir. Dönüp dolaşıp yine doğacağımıza, yeniden yürüyebileceğimize olan inançtır.
Umut, “bir gün her şey düzelir” tembelliği değil; “bir şeyler yaparsam değişir” cesaretidir. Çünkü umut pasif bir bekleyiş değil, içten bir harekettir. Ve her sabah doğan güneş, bize bu hareketin mümkün olduğunu fısıldar.
Ne kadar karanlıktaysa içimiz, o kadar yakındır aydınlık. Çünkü güneşin doğduğu yer değişmez, ama biz bazen gözlerimizi ona kaparız.
Bugün belki zorlu geçiyor. Ama unutma: Karanlık uzarsa uzasın, güneş hep doğmak için yola çıkar.