Klavye, kelimeyi söker. Sözlük, tanım yapar. Ama hayatın en hakiki kelimeleri ne akademide doğar, ne mecliste yankılanır. Onlar sokağın köşesinde, simitçinin ağzından, minibüs şoförünün homurtusundan, parkta oturan emeklinin iç çekişinden dökülür. İşte o kelimelere "sokağın dili" derler.
Sokağın dili ne diplomasiden anlar, ne sansürden korkar. Kimi zaman küfrederek konuşur ama yalan söylemez. Kimi zaman gülerken ağlatır, çünkü yaşanmışlığın zekâtını verir her cümlesinde.
Bir seçim zamanı en doğru anketi sokağın dili yapar. “Bunlar yine konuşur, biz yine susarız” der bir bakkal, ama o susuşta bir halkın sabrı saklıdır. “Kira olmuş ateş, maaş hâlâ buz” diye homurdanan taksici, TÜİK verisinden daha çok şey anlatır.
Sokakta yankılanan her ses, bir mahallenin ekonomisinden tut, bir ülkenin ruh hâline kadar çok şey anlatır aslında. Ama ne yazık ki yukarıdan bakanlar genelde aşağıyı duyamaz. Oysa sorun da çözüm de oradadır: Asfaltın tozunda, kaldırımın çatlağında, sokaktaki çocuk gülüşünde...
Sokağın dili sustuğu gün, toplum artık nefes almıyor demektir.
Ve unutmayın, bazen bir ülkenin gerçek başlığı, gazetenin değil; duvar yazısının köşesindedir:
“Çare bizde, ama bizi kimse dinlemiyor.”