Türkiye'nin siyasi geleceği artık sadece liderlerin değil, Z kuşağının ellerinde şekilleniyor. 1997 sonrası doğan, internetle büyüyen, özgürlüğü ekrandan değil yaşamdan isteyen bir kuşak var karşımızda. Sayıları 12 milyona yaklaştı; yani bir seçimde dengeleri değiştirebilecek kadar kalabalıklar. Ama siyasetin dili hâlâ eski kasetleri çalıyor.
Z kuşağına "Vatan, millet" anlatmak yetmiyor. Onlar adalet, çevre, özgürlük, eşitlik istiyor. Torpilsiz iş arıyor, liyakat bekliyor. Kimsenin ötekisi olmak istemiyor. Onlara göre partiler değil, fikirler yarışmalı. Kıyafetiyle, saç stiliyle, playlist’iyle yargılanmak istemiyor. Kısaca: “Anlaşılmak” istiyor.
Ama siyaset ne yapıyor? Onlara TikTok’tan şarkı atıyor, mizah diliyle göz kırpıyor. Yani Z kuşağını anlamaya değil, etkilemeye çalışıyor. Bu ise ters tepiyor. Genç seçmen kandırılmak değil, ciddiye alınmak istiyor. Sadece seçimde değil, yaşamın her alanında.
Peki bu gençler sandığa giderse ne olur? Ezberler bozulur. Çünkü bu kuşak, geçmişe değil geleceğe oy veriyor. Akranlarına değil, çözüm üretene bakıyor. Bir tweet’le kampanya başlatıp bir günde milyonlara ulaşabiliyor.
Sonuç: Z kuşağı gelmiyor, çoktan geldi. Ama hala kapının dışında bekletiliyor. Türkiye, bu kuşağı dinlemezse; yarının seçmenini değil, bugünün umudunu kaybeder. Çünkü bu gençlik; sessiz değil, sadece sesi duyulmayan bir çoğunluk.