“KAYGI HERKES İÇİN NORMALDİR, AMA HER KAYGI NORMAL DEĞİLDİR!”

GÜNDEM 31.05.2025 - 16:29 4735 kez okundu.
 

“KAYGI HERKES İÇİN NORMALDİR, AMA HER KAYGI NORMAL DEĞİLDİR!”

Uzm. Psk. Vejdin Çelik, kaygının hayatımızdaki yerini, kaygı bozukluklarının belirtilerini ve sağlıklı baş etme yollarını sade ve anlaşılır bir dille anlatıyor.
KAYGI: YAŞAMIN KAÇINILMAZ DUYGUSU MU, YOKSA ZEHİRLİ BİR DÜŞÜNCE Mİ? Uzm. Psk. Vejdin Çelik ile Kaygı Üzerine Röportaj   Röportaj: habergercek.com |    Soru: Sayın Çelik, “kaygı” kavramı gündelik yaşamda sıkça duyduğumuz bir terim. Bize kaygının ne anlama geldiğini biraz açabilir misiniz?   Uzm. Psk. Vejdin Çelik: Kaygı, çoğu zaman kötü bir şey olacakmış hissiyle gelen, geleceğe dair belirsizliklerden beslenen bir duygu durumudur. Günlük hayatın doğal bir parçasıdır ve zaman zaman hepimizin yaşadığı bir durumdur. Kaygı bazen bizi rahatsız eder ama bazen de hayatta kalmamızı, hazırlıklı olmamızı sağlar. Bu yüzden önemli olan kaygının var olup olmaması değil, ne düzeyde yaşandığıdır.   Soru: Peki hiç kaygı duymamak daha sağlıklı bir durum değil mi?   Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Aslında hayır. Hiç kaygı duymamak, kişinin problemlere karşı duyarsız ya da ilgisiz olduğu anlamına gelebilir. Bu da sağlıklı bir durum değildir. Tıpkı çok yüksek düzeyde kaygının bireyin ruh sağlığını tehdit etmesi gibi. Orta düzeyde yaşanan kaygı, bireyin problemler karşısında çözüm üretmesini sağlar. Bizi hazırlar, motive eder. Örneğin sınava girmeden önce yaşadığımız kaygı, o sınava daha iyi çalışmamıza sebep olabilir.   Soru: Günlük hayatta yaşanan kaygılarla patolojik düzeydeki kaygı arasında nasıl bir fark vardır?   Uzm. Psk. Vejdin Çelik: Günlük hayatta yaşadığımız kaygılar çoğunlukla geçicidir ve belli bir duruma bağlıdır. Ancak bu duygu uzun sürüyorsa, kişinin sosyal, mesleki ya da duygusal işlevselliğini bozuyorsa, işte o zaman kaygı bozukluklarından söz etmek gerekir. Kaygı bozukluğu toplumda yaklaşık %18 oranında görülmektedir. Bu da demek oluyor ki her beş kişiden biri bu problemi yaşıyor. Tedavi edilmediğinde hayat kalitesini ciddi şekilde düşürebilir.   Soru: Kaygının belirtileri nelerdir? Kişi bu bozukluğu nasıl anlayabilir?   Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Kaygının hem duygusal hem de fizyolojik belirtileri vardır. Duygusal olarak; huzursuzluk, gerginlik, endişe, sinirlilik gibi hisler ön plandadır. Fizyolojik olarak ise baş ağrısı, kaslarda gerginlik, aşırı terleme, kalp çarpıntısı, sık idrara çıkma gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler sıklaşıyor ve günlük hayatı olumsuz etkiliyorsa bir uzmandan destek alınması gerekir.   Soru: Kaygı bozukluklarının farklı türleri olduğunu biliyoruz. En sık karşılaşılanlarını bize açıklar mısınız?   Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Elbette. Kaygı bozuklukları tek tip değildir, farklı biçimlerde karşımıza çıkar:   Ayrılık Kaygısı: Genellikle çocuklarda görülür. Bağ kurulan kişiden veya ortamdan ayrılma durumu yoğun stres yaratır. Özellikle okula başlama döneminde sık karşılaşılır.   Fobiler: Normalde kaygı yaratmayan durumlara karşı geliştirilen aşırı korkulardır. Sosyal fobi, kapalı alan fobisi, hatta limon gibi nesnelere karşı dahi olabilir. Kişinin hayatını ciddi biçimde kısıtlayabilir.   Yaygın Kaygı Bozukluğu: Halk arasında ‘evham’ olarak bilinir. Kişi sürekli olarak kötü bir şey olacakmış gibi hisseder. Bu kaygı genellikle belirli bir sebebe bağlı değildir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür.   Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): Takıntılı düşünceler (obsesyon) ve bu düşünceleri bastırmak için yapılan tekrar eden davranışlar (kompulsiyon) ile karakterizedir. Örneğin; sürekli kapıyı kilitleyip kilitlemediğini kontrol etmek ya da temizlik takıntısı. Dizi karakteri olarak örnek vermek gerekirse “Masumlar Apartmanı”ndaki Safiye, OKB’yi yansıtan bir karakterdir.   Soru: Son olarak okuyucularımıza kaygı ile baş etme konusunda ne gibi önerilerde bulunursunuz?   Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Her şeyden önce kaygının doğal bir duygu olduğunu kabul etmek gerekir. Onu bastırmaya çalışmak değil, anlamaya çalışmak önemli. Nefes egzersizleri, düzenli uyku, sağlıklı beslenme, spor ve sosyal destek kaygıyı yönetmede yardımcıdır. Ancak tüm bu yöntemler yetersiz kalıyorsa, mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır. Kaygı, kontrol altına alınabildiğinde bireyi güçlendiren bir duyguya dönüşebilir.   Kaygı hayatın bir parçası, onu tanımak ise özgürleşmenin ilk adımı. Uzm. Psk. Vejdin Çelik’e bu değerli bilgiler için teşekkür ederiz.
Uzm. Psk. Vejdin Çelik, kaygının hayatımızdaki yerini, kaygı bozukluklarının belirtilerini ve sağlıklı baş etme yollarını sade ve anlaşılır bir dille anlatıyor.
KAYGI: YAŞAMIN KAÇINILMAZ DUYGUSU MU, YOKSA ZEHİRLİ BİR DÜŞÜNCE Mİ?
Uzm. Psk. Vejdin Çelik ile Kaygı Üzerine Röportaj
 
Röportaj: habergercek.com | 
 
Soru: Sayın Çelik, “kaygı” kavramı gündelik yaşamda sıkça duyduğumuz bir terim. Bize kaygının ne anlama geldiğini biraz açabilir misiniz?
 
Uzm. Psk. Vejdin Çelik:
Kaygı, çoğu zaman kötü bir şey olacakmış hissiyle gelen, geleceğe dair belirsizliklerden beslenen bir duygu durumudur. Günlük hayatın doğal bir parçasıdır ve zaman zaman hepimizin yaşadığı bir durumdur. Kaygı bazen bizi rahatsız eder ama bazen de hayatta kalmamızı, hazırlıklı olmamızı sağlar. Bu yüzden önemli olan kaygının var olup olmaması değil, ne düzeyde yaşandığıdır.
 
Soru: Peki hiç kaygı duymamak daha sağlıklı bir durum değil mi?
 
Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Aslında hayır. Hiç kaygı duymamak, kişinin problemlere karşı duyarsız ya da ilgisiz olduğu anlamına gelebilir. Bu da sağlıklı bir durum değildir. Tıpkı çok yüksek düzeyde kaygının bireyin ruh sağlığını tehdit etmesi gibi. Orta düzeyde yaşanan kaygı, bireyin problemler karşısında çözüm üretmesini sağlar. Bizi hazırlar, motive eder. Örneğin sınava girmeden önce yaşadığımız kaygı, o sınava daha iyi çalışmamıza sebep olabilir.
 
Soru: Günlük hayatta yaşanan kaygılarla patolojik düzeydeki kaygı arasında nasıl bir fark vardır?
 
Uzm. Psk. Vejdin Çelik: Günlük hayatta yaşadığımız kaygılar çoğunlukla geçicidir ve belli bir duruma bağlıdır. Ancak bu duygu uzun sürüyorsa, kişinin sosyal, mesleki ya da duygusal işlevselliğini bozuyorsa, işte o zaman kaygı bozukluklarından söz etmek gerekir. Kaygı bozukluğu toplumda yaklaşık %18 oranında görülmektedir. Bu da demek oluyor ki her beş kişiden biri bu problemi yaşıyor. Tedavi edilmediğinde hayat kalitesini ciddi şekilde düşürebilir.
 
Soru: Kaygının belirtileri nelerdir? Kişi bu bozukluğu nasıl anlayabilir?
 
Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Kaygının hem duygusal hem de fizyolojik belirtileri vardır. Duygusal olarak; huzursuzluk, gerginlik, endişe, sinirlilik gibi hisler ön plandadır. Fizyolojik olarak ise baş ağrısı, kaslarda gerginlik, aşırı terleme, kalp çarpıntısı, sık idrara çıkma gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler sıklaşıyor ve günlük hayatı olumsuz etkiliyorsa bir uzmandan destek alınması gerekir.
 
Soru: Kaygı bozukluklarının farklı türleri olduğunu biliyoruz. En sık karşılaşılanlarını bize açıklar mısınız?
 
Uzm. Psk. Vejdin Çelik:  Elbette. Kaygı bozuklukları tek tip değildir, farklı biçimlerde karşımıza çıkar:
 
Ayrılık Kaygısı: Genellikle çocuklarda görülür. Bağ kurulan kişiden veya ortamdan ayrılma durumu yoğun stres yaratır. Özellikle okula başlama döneminde sık karşılaşılır.
 
Fobiler: Normalde kaygı yaratmayan durumlara karşı geliştirilen aşırı korkulardır. Sosyal fobi, kapalı alan fobisi, hatta limon gibi nesnelere karşı dahi olabilir. Kişinin hayatını ciddi biçimde kısıtlayabilir.
 
Yaygın Kaygı Bozukluğu: Halk arasında ‘evham’ olarak bilinir. Kişi sürekli olarak kötü bir şey olacakmış gibi hisseder. Bu kaygı genellikle belirli bir sebebe bağlı değildir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür.
 
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): Takıntılı düşünceler (obsesyon) ve bu düşünceleri bastırmak için yapılan tekrar eden davranışlar (kompulsiyon) ile karakterizedir. Örneğin; sürekli kapıyı kilitleyip kilitlemediğini kontrol etmek ya da temizlik takıntısı. Dizi karakteri olarak örnek vermek gerekirse “Masumlar Apartmanı”ndaki Safiye, OKB’yi yansıtan bir karakterdir.
 
Soru: Son olarak okuyucularımıza kaygı ile baş etme konusunda ne gibi önerilerde bulunursunuz?
 
Uzm. Psk. Vejdin Çelik: 
Her şeyden önce kaygının doğal bir duygu olduğunu kabul etmek gerekir. Onu bastırmaya çalışmak değil, anlamaya çalışmak önemli. Nefes egzersizleri, düzenli uyku, sağlıklı beslenme, spor ve sosyal destek kaygıyı yönetmede yardımcıdır. Ancak tüm bu yöntemler yetersiz kalıyorsa, mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır. Kaygı, kontrol altına alınabildiğinde bireyi güçlendiren bir duyguya dönüşebilir.
 
Kaygı hayatın bir parçası, onu tanımak ise özgürleşmenin ilk adımı.
Uzm. Psk. Vejdin Çelik’e bu değerli bilgiler için teşekkür ederiz.
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergercek.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.