Çocuğun her adımını kontrol etmek onu güvende mi tutar, yoksa gelişimini mi sınırlar?
Dr. Ali Kemal Güneç, aşırı korumacılığın görünmeyen zararlarını anlatıyor.
Bir çocuk düştüğünde, hemen kaldırmak mı gerekir? Yoksa düşüp kalkmayı öğrenmesine izin vermek mi?
Bu sorunun cevabı, anne-babalık içgüdüsü ile gelişimsel gerçeklik arasında kalır çoğu zaman.
Aşırı korumacılık, en basit tanımıyla çocuğun karşılaşabileceği en ufak riski bile ortadan kaldırmaya çalışan ebeveyn tutumudur.
“Ona zarar gelmesin” diye başlanan bu yolculuk, zamanla “O, kendi başına bir şey yapamaz” düşüncesine evrilir.
Sevgi Maskesi Altındaki Kontrol
Ebeveynler çoğu kez bu davranışı “sevgi” zanneder.
Ancak, her şeyi çocuğun yerine yapmak, onun adına düşünmek, seçimlerini belirlemek, çocuğun özgüvenini törpüleyen bir gölgeye dönüşebilir.
❖ “O daha küçük, yapamaz.”
❖ “Ben onun iyiliğini düşünüyorum.”
❖ “Hayır, onu üzemezler.”
Bu cümleler, aslında çocuğun birey olmasını engelleyen düşüncelerdir.
Gelişim İçin Hata Yapmak Şarttır
Tıpkı yürümeyi öğrenen bir bebek gibi, çocuk da düşe kalka büyür.
Kendi kararlarını alarak, bazen yanılarak, bazen üzülerek...
Ama hep öğrenerek.
Aşırı korunan çocuk:
– Hata yapmaktan korkar,
– Sorumluluk almaktan kaçınır,
– Sosyal ortamlarda çekingen olur,
– Karar vermekte zorlanır.
Bunlar, yetişkinlikte bile etkisini sürdüren gizli yaralardır.
Ebeveynin Rolü: Yol Göstermek, Yol Olmak Değil
Anne-baba olmak; çocuğa kalkan olmak değil, ona pusula olmaktır.
Onun yerine değil, onunla birlikte yürümektir.
Yönlendirmek ama yönünü seçmesine izin vermektir.
Aşırı korumacılık, çocuğun duygusal ve zihinsel gelişimini geciktiren bir sevgi biçimidir.
Onu düşmekten koruyabiliriz ama kalkmayı öğrenme hakkını da elinden almamalıyız.
Unutmayın:
Bir çocuğa verilecek en büyük güven, ona güvenmektir.