Savaş patladı.
Ateş, sınırlarımızın çok yakınında.
Ve Türkiye yeniden aynı sorunun ortasında duruyor:
“Taraf mı olmalı, tarafsız mı görünmeli?”
Bu sadece dış politikayla ilgili bir soru değil.
Bu, geleceğimizi şekillendirecek bir tercihtir.
TARAFSIZLIK ARTIK YETERLİ DEĞİL
Türkiye yıllarca “itidal” çağrıları yaptı.
Doğruydu.
Ama artık sadece çağrı yapmak yetmiyor.
Çünkü bu savaş sadece iki ülkenin değil, tüm bölgenin istikrarını tehdit ediyor.
Türkiye, sahneye çıkmalı. Ama silahla değil, sözle.
3 TEMEL ADIMDA AKILLI POZİSYON
-
Diplomatik Girişimcilik
– Ankara, arabulucu rolüyle krizi diplomasi masasına çekmeli.
– Katar, Azerbaycan ve Avrupa ile eş zamanlı temaslar kurmalı. -
Güvenlik Önlemi + Sessiz Hazırlık
– Sınır bölgelerinde güvenlik artmalı ama tansiyonu yükseltmeden.
– Askeri görünürlük yerine istihbarat takibi ve siber savunma öncelikli olmalı. -
Enerji ve Ekonomik Koruma Kalkanı
– Petrol ve doğalgazda yedek planlar aktif edilmeli.
– Kriz fırsatçılığına karşı iç piyasada önleyici fiyat mekanizmaları uygulanmalı.
NEDEN ZOR BİR POZİSYON?
Çünkü:
-
İsrail, Batı’nın göz bebeği
-
İran, komşu ve ticaret ortağı
-
ABD, NATO müttefiki
-
Rusya, Karadeniz dengesi
Yani Türkiye, her adımında birini üzmeden kimseyi tam memnun edemeyecek bir dengeye oturmalı.
STRATEJİ: AKILLI TARAFSIZLIK
Bu dönem, kör taraf tutma değil; aktif, sonuç odaklı ve çok yönlü tarafsızlık dönemidir.
Türkiye şunu yapmalı:
Savaşın tarafı değil, barışın kurucusu olduğunu göstermek.
Barışın dilini yüksek sesle konuşanlar, savaşın gölgesinde ezilmez.
Ama sessiz kalanlar, eninde sonunda ya kurban olur ya da suç ortağı sayılır.