"Beni dinlemeni değil, anlamanı istiyorum."
Hoşgörü… Ne güzel bir kelime. İçinde hem "hoş" var, hem "görmek".
Ama biz ne yapıyoruz?
Ne hoş bakıyoruz, ne de gerçekten görüyoruz.
Her fikre katlanmak hoşgörü değil, her fikri susturmak da çözüm değil.
Birbirimizi değiştirmeden yaşamak, asıl mesele bu olmalı.
Ama toplum olarak biz, ya bastırıyoruz ya da patlıyoruz.
Ya kendimizden olmayanı dışlıyoruz, ya da her şeye “eyvallah” deyip içimize atıyoruz.
İşte burası önemli:
Hoşgörü, sınırları olan bir anlayıştır.
Ne adaletsizliğe sessizliktir,
ne de farklılığa düşmanlıktır.
Biz hoşgörüyü yanlış anlamışız.
Birbirimizi bastırmadan yaşamanın adını koyamamışız.
Esas mesele nedir peki?
Esas mesele; farklılığı tehdit değil, zenginlik olarak görebilmek.
Çünkü herkes aynaysa, kimse gerçek değildir.