Gürültülerin arasında kaybolan insanın iç sesi bazen bir duvar yazısında, bazen bir sokak lambasında yankı bulur.
Modern insanın en büyük çığlığı belki de sessizliğidir.
Kalabalıklar Arasında Kayıp Bir Yürüyüş
Bir sabah, metroda oturmuş yüzüme vuran floresan ışığını izlerken fark ettim...
Hiç kimse birbirine bakmıyor. Göz göze gelmek, mahremiyet gibi artık.
Herkesin başı eğik, kimi telefona, kimi hayata...
Birbirinden habersiz binlerce insan, aynı vagonda birlikte yalnız.
Zaman boğuluyor. İnsanın içinden akan o saf zaman, ekranlarda ve iş yetiştirme çabasında paramparça oluyor.
Çığlık Atan Duvarlar
Geçtiğim bir sokakta, rüzgârla savrulan bir poşet gibi hissettim kendimi. Duvarda sprey boyayla yazılmıştı:
“Yavaşla, insan kal!”
Kırmızıyla yazılmıştı, belli ki aceleyle ama özenle.
Belki de yazarının en dürüst cümlesiydi.
Belki de o an, duvar benim içimi seslendiriyordu.
Sessizliğin İçinde Kaybolanlar
Biz, duygularını paranteze alan bir çağın insanlarıyız.
Gülmeyi, ağlamayı, özlemeyi – tüm derin duyguları – emojilerle anlatmaya çalışıyoruz. “İyiyim” demek artık bir savunma mekanizması.
Kimse gerçekten iyi değil, ama herkes öyle görünmek zorunda.
Sokakta karşılaştığımız bir selam bile artık cılız.
Çünkü ruhumuzun sesi kısıldı. İçimizde biriken yalnızlık, en sessiz yerlerde yankılanıyor.
Bir Dur, Bir Bak, Bir Hisset
İşte tam da bu yüzden bir önerim var sana, sevgili okuyucu:
Bugün biraz yavaşla.
Etrafındaki sesleri dinle.
Bir ağacın gölgesinde düşün.
Kendinle konuş.
Ve unutma:
“Kendini duymayan, başkasını anlayamaz.”
Son Söz:
“Bir zaman gelir, insan sesini unutmuş bir aynaya döner. İşte o zaman, susmak çığlığa dönüşür.”