Kadın, çoğu zaman kendi sesinden çok başkalarının sözlerine kulak verir.
Toplumun, ailenin, çevresinin, ekranların söylediklerini dinler.
Ne giyeceğini, ne düşüneceğini, ne zaman gülüp ne zaman susması gerektiğini...
Ve gün gelir, kendi sesini unutmaya başlar.
Oysa kadın, içindeki sesi duyduğunda gerçek gücünü keşfeder.
O ses bazen yumuşak bir sezgidir, bazen sert bir haykırış. Bazen “yeter artık” der, bazen de sadece sessizce “ben buradayım” diye fısıldar.
Ama mutlaka bir şey söyler.
Kendine Yabancılaşan Kadın
Modern hayat, kadına daha çok imkan sundu belki; eğitim, iş, kariyer…
Ama aynı zamanda ona daha fazla rol, daha fazla beklenti ve daha az nefes alanı da sundu.
Kadın artık hem güçlü olmak zorunda, hem narin kalmalı. Hem fedakâr, hem özgür. Hem susmalı, hem konuşmalı…
Bu çelişkiler arasında, en çok olan kendisinden uzaklaşan bir kadın.
Kurtuluş Nerede?
Belki bir duruşta. Belki bir hayır deyişte.
Belki sabah aynada gözlerinin içine bakarken içinden gelen bir cümlede.
Kadının iç sesi, ona yol gösterir ama sadece sessizlikte duyulur. Gürültüden, mecburiyetlerden, kalabalıklardan arındığında…
Bu yüzden, her kadının kendine bir sessizlik zamanı tanıması gerekir.
Çünkü bazen en doğru kararlar, iç sesin fısıltısında gizlidir.
“Kadının iç sesi, toplumun vicdanıdır.
Onu bastırmak değil, duymak gerekir.”