Hayatın yükü arttıkça, kelimelerin ağırlığı da büyür.
Kırmadan konuşmak, kırılmadan yürümek bir meziyet değil, derin bir bilinçtir.
Bir insanı incitmek kolaydır; bir bakışla, bir cümleyle, hatta susarak bile…
Fakat incitmeden iletişim kurmak, bir ömür boyu öğrenilmesi gereken bir sanat gibidir.
Toplum olarak çok hızlı yaşıyor, çok çabuk kırılıyor ve kırıyoruz.
Oysa kırılganlık, çoğu zaman dış görünüşteki sertliğin altında saklanan bir duygudur.
Kimse, durduk yere dikenli olmaz.
Bazen o dikenler, zamanla büyümüş hayal kırıklıklarının dikenidir.
Nazik olmak, pasif olmak değildir. Nazik olmak, kalabalık içinde sesini yükseltmeden etkili olabilmektir.
Bir anne çocuğuna kızarken bile sevebilir.
Bir dost eleştirirken bile sarılabilir. Bir eş sessizce sitem ederken bile yuvayı koruyabilir.
Kırılmadan kırmadan yaşamak mümkün mü?
Elbette mümkün. Önce kendi içimizde barışı sağlayarak…
Kendi içimizdeki acılara merhem olabildiğimizde, başkasının acısına dokunurken daha yumuşak olur elimiz.
“En büyük incelik, en çok incitme gücüne sahipken susabilmektir.”