Küçük bir odadayım. Dört duvarı var ama içimde bin duvar yükseliyor.
Dışarıdan bakıldığında sessizim. Hatta sakin. Ama içimde bir tren geçiyor her saat başı; çocukluğumdan kalma bir özlem vagonu, gençliğimden kaçan bir pişmanlık, geleceğe bilet arayan bir belirsizlik...
Pencereden dışarı bakıyorum.
Bir adam sokaktan geçiyor. Yavaş... Omuzları düşük. Elinde poşet, içinde belki birkaç ekmek, biraz umut.
Birden fark ediyorum:
Bu küçük oda, yalnızca bana ait değil.
Aynı odada babamın sustuğu sözler, annemin gizlediği yorgunluk, kardeşimin hayalleri de var.
Zihnimde değil, kalbimde bir kalabalık taşıyorum aslında.
Soru:
Bir odaya kaç düşünce sığar?
Belki milyonlarca.
Ama en çok, kendimizden kaçanlar yer bulur orada.