Çocukken yere oturup taşlarla oynardık.
Hayal gücümüz kadar geniş bir dünya kurardık.
Peki ne oldu da büyüyünce oyun oynamayı unuttuk?
Yetişkin olmak, ciddi olmakla karıştırıldı.
Oyun oynamak da "çocuk işi" sayıldı.
Ama ruhun da egzersize ihtiyacı var dostum.
Ve onun en sevdiği hareket: Oyun.
Bugün psikologlar diyor ki:
"Yetişkinler de oyun oynamalı."
Kutu oyunu, doğa yürüyüşü, masa tenisi…
Ne olduğu değil, ne hissettirdiği önemli.
Çünkü oyun, hayatı ciddiye almadan yaşamanın
en ciddi yoludur aslında.
Stresi, kaygıyı, korkuyu dışarıda bırakıp,
anda kalabilmenin minik bir provasıdır.
Yani sevgili dostum…
Arada sırada bir salıncakta sallanmak,
bir çocuğun gülüşünde kendini bulmak,
belki de en olgun eylemdir.
Fikrin kıymetlisi şudur:
Büyümek oyunları bırakmak değil, oyunlara yeniden yer açmaktır.
– E.Y.