İkram…
Ne güzel bir kelime.
Sadece vermek değil, gönülden vermek…
Eskiler, ikram kelimesini kullandıklarında, içinde hürmet, sevgi, cömertlik, zarafet de vardı.
Bir deyimimiz vardır: “İkram, ikram edeni gösterir.”
Bir gün bir köy evine misafir olmuştum.
Ev sahibi, eski bir tahta masaya üç bardak çay getirdi.
Bardaklar çatlak, masa yamuk, sandalye gıcırdıyordu. Ama o kadar güzel bir “Hoş geldiniz” dedi ki…
Çay bardağı elimde değil, yüreğimde ısındı.
İşte ikram buydu: Varlığınla, sözünle, bakışınla “Sen değerlisin.” diyebilmek.
Bir başka eve gittim.
Çay bardağı kristal, masa mermer, sandalye lüks…
Ama surat asık, gözler soğuk. Çay dudağımdan geçmedi. Çünkü ikramın tadı, bardakta değil, gönüldedir.
İkram, sadece misafire yemek koymak değildir.
Birine yol vermek, sabah selam vermek, başını okşamak, gönlünü almak da ikramdır.
Çünkü Allah’ın ismi “el-Kerim”dir; O, ikram edendir.
Bugün kendimize soralım:
Verdiğimiz her şey gerçekten ikram mı, yoksa elimizdekinden kurtulmak mı?
“İkram, elindekini vermek değil; kalbindekini sunmaktır.”