Bir ekmeğin fiyatı bellidir ama bir tebessümün değeri ne kadardır?
Ekonomistler çoğu zaman sayılabilir olanı ölçer; fakat ölçülemeyen şeylerin toplumları ne kadar güçlü kıldığını çoğu zaman gözden kaçırır.
Bugünün dünyasında maddi başarılar yüceltildiği kadar, manevi sermaye göz ardı ediliyor.
Oysa bir toplumun gerçek gücü, borsadaki endekslerden değil; komşusuna selam veren insanların çokluğundan, gençlerinin umudundan, yaşlılarının duasından anlaşılır.
Sokakta selamsız geçen biriyle, göz teması kuran biri arasında yalnızca nezaket farkı değil, sistemsel bir fark vardır.
İlki tüketim ekonomisinin yalnızlaştırdığı birey, ikincisi ise sosyal dokunun yaşayan parçasıdır.
Zenginliğin ölçüsü, bir kasadaki para değil; bir sofraya davet edilen misafirdir.
O yüzden ekonomik raporlar yazılırken, bazen araya insan hikâyeleri de serpiştirilmeli.
Çünkü insan yoksa ekonomi, sayılardan ibarettir.