Bir kadın bazen sadece gülümseyerek hayatta kalır. Her sabah aynı çarkın içine sıkışmışken, mutfağın buharında umut pişirirken, çocuklarının yüzüne baktığında unutur kırıklarını. Çünkü bir kadın, başını dik tutmayı öğrenmiştir; kimseye göstermeden yutkunmayı, kimseye çaktırmadan ağlamayı...
Kadın olmak bazen beklemektir, bazen de bırakmaktır.
Bazen vazgeçmekten daha cesur bir şey yoktur hayatta.
“Hayır” demeyi bilmek, sınır çizebilmek; en çok da kendine sahip çıkabilmektir.
Ev, iş, aile, toplum...
Kadına yüklenen roller saymakla bitmez.
Ama en çok unuttuğumuz şey şu: Kadın da insandır. Yorulur. Susar.
İçine atar. Ama bazen bir kelime yeter iyi gelmesine: “Haklısın.”
Bugün bir kadına içtenlikle “Seni anlıyorum” demek; belki de en büyük iyilik olur.
Çünkü bir kadının içten gülümsemesi, ardındaki suskun çığlıkların sesidir.
Ve her içten gülümseme, kadının kendini unutmadan yaşamaya devam edebilmesinin bir ispatıdır.
"Bir kadının gücü, görünmeyen yaraları gülüşe dönüştürebilmesindedir."