Çocukken susturulduk. “Büyüklere karışma”, “Sen ne anlarsın”, “Ağlama”, “Sus”…
Kimi zaman şefkat niyetiyle, kimi zaman aceleden, kimi zaman da bilinçsiz bir alışkanlıkla...
Ama o küçük kalpler, söylenmeyen her cümleyi içine attı. Ve büyüdü.
Büyüdü ama eksik kaldı. Çünkü kelimeler, sadece ağzımızdan değil, kalbimizden de çıkardı.
Sustukça biriktik. Biriktikçe yorulduk.
Bazılarımız "tamam" diyerek iç geçirdi, bazılarımız "önemli değil" diyerek içten içe parçalandı.
Oysa biz sadece bir cümle duymak istemiştik:
“Seni anlıyorum.”
Bugün kendi çocuğunu, kardeşini ya da sadece bir öğrenciyi dinlerken, onun “küçüklüğünü” değil, insanlığını fark et.
Bir çocuğa susmayı değil, anlatmayı öğret.
Çünkü en çok anlatamadığımız yerden kırılıyoruz bu hayatta.
Ve eğer sen de susturularak büyüdüysen, şimdi tam zamanı:
Kendinle konuş. Kendini affet. Ve artık kendini dinle.
Çünkü içinde hâlâ konuşmak isteyen küçük bir "sen" var.
“En çok sustuklarımızla kırarız kendimizi.”