“İnsan dış dünyayı susturamazsa, içindeki fırtınaları da dindiremez.”
Yirmi dört saatin nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir çağdayız.
Bildirimler, sesler, işler, sorumluluklar, beklentiler...
Hepsi birbiriyle yarışır gibi üzerimize yağıyor.
Bu çağ, zihnin yorulduğu ama bedenin ayakta kalmak zorunda olduğu bir çağ.
Peki, içsel sükûnet mümkün mü?
Bir insan, kendi zihninde bir bahar sabahı yaratabilir mi?
Gürültülü Çağda Sessizliğin Anlamı
Sessizlik, sadece dış dünyanın susması değil, iç dünyanın da dinmesi demektir.
Birçok kişi gece yatağa uzandığında sessizliği yakaladığını sanır.
Oysa o anda başlayan iç ses, gün boyu bastırılan duyguların en gür haliyle yankılanmasıdır.
Modern birey, zihnindeki gürültüyü fark ettiğinde yorgunluğunun kaynağını da keşfeder.
Zihinsel Yorgunluk ve Ruhsal Yansımalar
Zihinsel yorgunluk, zamanla ruhsal çöküntülere yol açabilir.
Unutkanlık, dalgınlık, tahammülsüzlük gibi belirtiler aslında zihinsel alarm işaretleridir.
Bu noktada kişi, “durma” becerisine ihtiyaç duyar.
Bir ağacın bile meyve vermek için dinlenmeye ihtiyacı varken, biz neden sürekli üretmek zorundayız?
İçsel Sükûnete Giden Yol
Bu yol, dışı susturmakla değil, içe dönmekle başlar.
Meditasyon, dua, derin nefes çalışmaları, doğayla temas gibi araçlar; zihni ve ruhu aynı frekansa getirebilir.
Ancak en kıymetli yolculuk, insanın kendine ayırdığı zamandır.
“Sükûnet, kaosun ortasında bile nefes alabilmektir.”