Modern hayatın koşuşturmacası içinde içsel sessizliğe hasret kaldık.
Zihnimiz o kadar kalabalık ki, artık kendi duygularımızı bile duyamaz hale geldik. Dr. Ömer Güven yazdı.
Zihnimiz ne zaman bu kadar doldu?
Sabah gözümüzü açar açmaz bildirimlerle başlayan bir gün, akşam yatağa yatana dek kesintisiz bir gürültüyle devam ediyor.
Dış dünyanın gürültüsüne, iç dünyanın çığlıkları da eklenince, insan artık kendi sesini ayırt edemiyor.
Sadece kulaklarımız değil, ruhlarımız da yorgun.
Psikiyatri kliniklerine gelen bireylerin önemli bir kısmı, aslında net bir şikâyetle değil, “çok yorgunum”, “hiçbir şeyden zevk alamıyorum” gibi belirsiz yakınmalarla geliyor.
Bu ifadeler, çoğunlukla zihinsel gürültünün sonuçlarıdır.
Duygular bastırılmış, düşünceler dağılmış, dikkat dağınıklığı yaşam biçimi olmuş.
Zihinsel gürültü dediğimiz bu hal, dijital bağımlılık, aşırı uyarana maruz kalma, kronik stres ve sürekli meşguliyet gibi çağın temel sorunlarından beslenir.
Birey, artık bir şeyleri “düşünmek” için değil, “kapatmak” için düşünmeye başlar.
Peki çözüm nedir?
Her şeyden önce farkındalık.
Zihninizin ne zaman kalabalıklaştığını fark ettiğiniz an, o gürültüye bir adım uzaktan bakmaya başlarsınız.
Sessizliğe izin verin.
Günde on dakika hiçbir şey yapmadan sadece nefes almak bile, zihninize bir bahar temizliği gibi gelecektir.
Meditasyon, doğa yürüyüşleri, sosyal medya molaları, gerçek sohbetler, hatta sadece pencere önünde çay içmek bile zihinsel gürültüyü azaltır.
Çünkü insan, sessizliğin içinde kendi sesini, kendi varlığını ve en önemlisi kendi ihtiyaçlarını duyabilir.
"Zihin sustuğunda, kalp konuşur."