Hastaneye gelen hastaların büyük kısmı aynı cümleyle başlıyor söze: “Hocam, hep yorgunum.”
Ne tam hasta, ne de tam sağlıklı…
Rutin testleri normal, organları sağlam ama yüzü solgun, morali düşük, zihni dağınık.
Bu tabloya artık bir isim veriyoruz: kronik yorgunluk sendromu. Fakat ben buna bir başka isim koyuyorum: modern hayat yorgunluğu.
Her şeyin hızla aktığı bir çağda yaşıyoruz. Gün doğmadan kalkıp gece yarısına dek çalışan, trafikte, ekranlarda, telefonlarda ömrünü tüketen insan bedeninin alarm verdiği bir çağdayız. Ancak bu alarm sadece bir sağlık sinyali değil; aynı zamanda ruhsal tükenmişliğin de çığlığı.
Yorgunluk bazen B12 eksikliğinden kaynaklanabilir ama çoğu zaman “Ben artık böyle yaşamak istemiyorum” diyen bir iç sesin yankısıdır.
Dinlenemeyen bir ruhun beden üzerindeki isyanıdır.
Doktor olarak reçete yazabiliyorum; ama şunu da açıkça söylüyorum:
Bazı yorgunluklara ilaç değil, yön değişikliği gerekir.
Yani uyku değil huzur, vitamin değil farkındalık, terapi değil yaşamda anlam arayışı...
Çözüm ne?
-
Bir günlüğüne bile olsa ekrandan uzaklaşmak,
-
Sessiz bir yürüyüşte kendinle baş başa kalmak,
-
Ve belki de her gün sadece “Nasılsın?” sorusunu kendine sormak…
Unutmayın, beden konuşmaz ama tükenerek ses verir.
O sesi duymazdan gelmeyin.