Hayat, insanı iki duygu arasında salınan bir sarkaç gibi bırakır: Güvenmek ve tedbir almak. Kimine göre güven saf bir saflık, kimine göre en büyük cesarettir.
Peki ya esas mesele nedir?
Bir çocuğun annesine koşarken gözlerinde beliren tereddütsüzlük gibi…
Bir dostun yanında konuşurken cümlelerini sansürlemeden kurabilmek gibi…
Bir topluma, bir sisteme, bir insana gönül rahatlığıyla sırtını verebilmek gibi…
Ama günümüz dünyasında güven sanki bir tür lüks.
İnsanlar ilişkilerinde şifre koyuyor, kalplerinde parmak izi okutuyor, hatta duygularına bile VPN kuruyor.
Oysa esas mesele şu: Güvenmek, teslim olmak değildir; teslim etmek hiç değildir.
Güvenmek, "Sen hata yapmazsın" değil, "Hata yapsan da niyetinden eminim" demektir.
Güvenin olmadığı yerde söz çoğalır ama anlam azalır.
Gözetmenin sürekli olduğu yerde ise samimiyet ölür, ilişkiler kılıçlı yürüyüşe döner.
Esas mesele; insanın gözüyle değil, kalbiyle görmeyi öğrenmesidir.
Ve bir gün biri size “güveniyorum” dediğinde… onu temkinli bir sevgiyle değil, yüreğinizin içtenliğiyle karşılamanızdır.