Orta Doğu yeniden yanıyor.
Bir yanda İsrail’in hava saldırıları, diğer yanda İran’ın misilleme tehditleri…
Ve iki ülke arasında sıkışıp kalan coğrafyalar, halklar, çocuklar.
Taraflar birbirini suçluyor, dünya seyrediyor.
Birleşmiş Milletler “itidal” çağrısı yapıyor ama masada sandalye boş.
Diplomasi diliyle geç kalınmış bir acının üstü örtülmeye çalışılıyor.
Savaş, artık sadece silahlarla değil; ekranlardan, başlıklardan, algoritmalardan da yürütülüyor.
Hakikat, kimin sesi daha yüksekse ona ait sayılıyor.
Acı ise adı olmayan bir istatistik artık.
İran da İsrail de güç gösterisinde haklı çıkmaya çalışıyor.
Ama tarih hep aynı soruyu soruyor:
Haklı olmak mı önemli, sağ kalmak mı?
Çünkü bu topraklarda ölüm alışkanlık haline geldi.
Ve her patlamada sadece binalar değil, umut da çöküyor.
Hiç kimse kalıcı barışı konuşmuyor; çünkü kimse ateşi gerçekten söndürmek istemiyor.
Esas mesele nedir?
Barışı değil, üstünlüğü isteyenlerin hiç susmamasıdır.