“Bir kulun duası, kaderin kalbini titretebilir.”
Hayatın ağır yükleri omuzlarımıza çökünce, çaresizlik kapımızı çalınca bir şey olur içimizde: Ellerimiz yavaşça göğe uzanır.
Çünkü insan; acizliğini en çok duâ ederken kabul eder.
DUÂ, YALNIZCA BİR TALEP DEĞİLDİR
Duâ, sadece istemek değildir.
Duâ, teslimiyettir. “Benim gücüm buraya kadar” deyip, “bundan sonrası sana emanet” diyebilmektir.
Gönlümüzün en çıplak hâlidir.
Bir anne, çocuğunun başında dua ederken ne kadar güçlüyse, bir garip de gecenin sessizliğinde Rabbi’ne dökülürken o kadar sahicidir.
KULUN SİLAHI: GÖRÜLMEYEN AMA HİSSEDİLEN
Duâ, görünmezdir ama hissedilir.
Bazen bir felaketten dönüldüğünde “dualarımız kabul oldu” deriz ya, işte oradadır hakikatin kıyısı.
Bir müminin en güçlü anı, secdedeki en sessiz anıdır.
BİR HADİS BİZE NE DER?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:
“Duâ, ibadetin özüdür.” (Tirmizî)
Bu söz, bize duânın ibadetlerin kalbi olduğunu fısıldar.
Duâ yoksa ibadet kuru bir şekildir.
Ama duâ varsa, orada samimiyet ve teslimiyet vardır.