Bir günün sonunda başını yastığa koyduğunda hissettiğin yorgunluk, bedenine mi aittir, yoksa ruhuna mı?
Bazen hiçbir fiziksel iş yapmasak bile içimizde taş gibi bir ağırlık olur.
Göz kapaklarımız değil, kalbimiz ağırlaşır. İşte o zaman anlarız: Ruh da yorulur.
Ruhun yorgunluğu öyle bir şeydir ki, kelimelere dökülmez.
Dinlenmekle geçmez. Uyuyarak geçmez.
Ancak anlaşılmakla, duyulmakla ve hissedilmekle hafifler.
Modern hayat bizden sürekli üretmemizi, koşmamızı, başarmamızı istiyor.
Oysa bazen durmak da bir başarıdır. Bazen "yeter" diyebilmek, en büyük cesarettir.
Bir dostun sözü, bir çocuğun gülümsemesi, bir sabah çayıyla gelen sessizlik…
Ruhun ilacı bazen çok sade şeylerde gizlidir.
Kendimize sormamız gereken şudur:
“Bugün bedenim için ne yaptım, ruhum için ne hissettim?”
Çünkü hayatta ilerlemek istiyorsak, sadece ayaklarımızın değil, yüreğimizin de gücüne ihtiyacımız var.