Birçok insan hayatında karşılaştığı zorlukların nedenini anlamaya çalışırken, bugünü sorgular.
Oysa sorunların çoğu, geçmişte – özellikle de çocuklukta – sessizce yazılan hikâyelerde saklıdır.
Aile, bireyin ilk aynasıdır. Ve o aynada ne gördüyse, uzun yıllar boyunca kendisini öyle tanımlar.
Aile travmaları; yüksek sesli kavgalar, fiziksel şiddet, ihmal ya da sevgi yoksunluğu gibi doğrudan örselenmeler kadar, sürekli eleştirilmek, duygusal ihmal, başarıyla şartlı sevgi gibi daha gizli ama etkili kalıplarla da ortaya çıkar.
Travma Her Zaman “Büyük” Değildir
Travma denildiğinde çoğu insan bir felaket anı bekler.
Oysa travma, bazen bir bakışla, bazen bir kelimeyle bile zihinde derin izler bırakabilir.
Bir çocuk düşünün: Sürekli “Sen neden kardeşin gibi olamıyorsun?” cümlesiyle büyümüş…
Yıllar geçer, ama o çocuk her yetişkinlik sınavında yine yetersizlikle savaşır.
Nesiller Arası Sessiz Miras
Birçok psikolojik yara, farkında olmadan nesiller arasında aktarılır.
Bir babanın sevgisini göstermekte zorlanması…
Bir annenin hep kaygılı oluşu…
Bunlar sadece bireyin değil, ailenin tarihidir.
Çoğu zaman “Ben de böyle büyüdüm, çocuklarım da alışsın” denir.
Ama asıl mesele, alışmak değil dönüştürmektir.
Kendini iyileştiren bir birey, geleceği de iyileştirir.
Kurtuluş Nerede Başlar?
1. Fark Etmek:
Ailede neyin sağlıklı olmadığını görmek cesaret ister. Ama bu ilk adımdır.
2. Suçlamak Yerine Anlamak:
Anne babalar da kendi hikâyelerinin ürünüdür. Onları anlamak, onları haklı çıkarmak değil; seni özgürleştirmektir.
3. Yeni Bir Yol Çizmek:
Geçmişin gölgesinde yaşamak yerine, o gölgenin farkında olarak ışığını kurabilmek…
Bir Terapi Anısı:
“Ben babamı hep soğuk biri olarak hatırladım. Ta ki onun da dedesinden hiç sevgi görmediğini anlayana kadar.
Şimdi ona bakınca artık bir buz değil, üşümüş bir çocuk görüyorum.”
İşte bu fark ediş, en güçlü iyileşme adımıdır.