Yolunu kaybetmiş bir kalabalığın ortasında, kendine yol soran bir insanın hikâyesindeyiz.
Her şey var gibi ama hiçbir şey yerli yerinde değil.
İlişkiler çoğalmış ama anlam azalmış. Görünen bu: İnsan, çağdaşlığı yaşarken kendi ruhundan uzaklaşıyor.
Peki neden?
Çünkü modern hayat, insanı ‘başarı odaklı bir makineye’ dönüştürüyor.
Hedefler bitmiyor, koşturmalar sonlanmıyor. Herkes bir yerlere yetişmek zorunda hissediyor ama kimse kendine ulaşamıyor.
Ruhsal Yorgunluk: Fark Edilmeden Yiten Sağlık
Kimi depresyon diyor, kimi tükenmişlik...
Ama aslında yaşanan şey; kendilik yitimidir. İnsan ne istediğini değil, neyin ‘trend’ olduğunu kovalıyor.
Gerçek ihtiyaçlar değil, dayatılmış arzular doyuruluyor.
Ve sonuç?
Boşluk hissi.
Her şeyin var olduğu ama hiçbir şeyin anlam taşımadığı o dipsiz boşluk...
Yeniden Başlamak: “Ben Kimim?” Sorusuna Cevap
Psikoterapide sıkça karşılaştığım bir şey var: İnsan, çocukluğundan itibaren kendisine ait olmayan kimliklerin peşinden koşuyor.
Aileden, toplumdan, sosyal medyadan kopyalanmış roller…
Ve sonunda kim olduğunu unutuyor.
Halbuki gerçek dönüşüm, kendi sesini duymakla başlar.
Bir Alıntı, Bir Farkındalık:
“Kendinden uzaklaşan insan, ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın; kimseye gerçekten dokunamaz.”