Zihnimiz, gün boyu binlerce düşünce üretir.
Bu düşünceler bazen iyileştirir, bazen ise içten içe tüketir.
İnsan, zihninden geçen her şeyin sahibi mi, yoksa esiri midir?
Psikiyatri pratiğinde sıkça rastladığımız bir durum vardır: Kişiler, olumsuz düşüncelerinin gerçekliği konusunda ikna olmuş haldedir. “Ben başarısızım”, “Kimse beni sevmiyor”, “Yalnız kalacağım” gibi iç sesler, zamanla gerçekmiş gibi hissedilir.
Oysa bu düşünceler sadece zihin ürünüdür.
Ve zihin, eğitimle, farkındalıkla, terapiyle yeniden şekillendirilebilir.
Zihni eğitmek, tıpkı bir kası çalıştırmak gibidir.
Nasıl ki hareketsiz kas zayıflar, yönlendirilmemiş zihin de negatif düşüncelerin ağına düşer.
Kimi zaman bu düşünceler, bireyin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür; anksiyeteyi, depresyonu, obsesyonları tetikler.
Modern hayat, zihnimizi sürekli meşgul ederken, bizden en önemli şeyi alır: Kendimizi duyma fırsatı.
Bu nedenle zihinsel hijyen, ruhsal sağlığın temelidir. Düşünceleri sorgulamak, zihnin efendisi olmak demektir.
Her gelen düşünceyi kabul etmek zorunda değiliz. Onlara “Hoş geldin ama kalmak zorunda değilsin” diyebilmeliyiz.
“Zihin, doğru yönetilmediğinde bir hapishaneye; yönlendirildiğinde ise bir özgürlük alanına dönüşür.”